top of page
Ara
  • kirmizilikadinlar5

Prof. Dr. Zehra Yaşın Dökmen ile Röportaj

Aşağıda yer almakta olan röportaj, Başkent Üniversitesi Sosyal Psikoloji Tezli Yüksek Lisans Programı öğrencileri Ebru Çolak ve İsmail Sina Demir tarafından Prof. Dr. Zehra Yaşın Dökmen ile gerçekleşleştirilmiştir. Röportaj kapsamında hazırlanan sorular elektronik posta yoluyla iletilmiş ve Prof. Dr. Zehra Dökmen’in yanıtları derlenerek aşağıdaki röportaj metni oluşturulmuştur. Keyifli okumalar!


Soru 1- Bir giriş sorusu olarak biraz kişisel hayatınızdan bahsetmenizi rica edeceğim.

Zehra Yaşın Dökmen: Ankara’da 1956 yılında doğdum. Tüm öğrenim hayatımı, doğrusu tüm yaşamımıAnkara’da geçirdim. Maltepe İlkokulu, Namık Kemal Ortaokulu, Cumhuriyet lisesi ve AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölümü mezunuyum. Lisans eğitimimin yanı sıra lisansüstü eğitimimi de DTCF’de tamamladım. Yüksek lisans tezim, dil psikoloji alanındaydı ve üç çocuğun konuşma kayıtlarının incelenmesine dayanıyordu. Doktora tezim ise, Almanya’ya işçi olarak gidenlerle ülkeden ayrılmayanların birbirlerine ilişkin algıları üzerineydi. Doçentlik ve profesörlük kadrolarımı da DTCF’de aldım. Bölümümde akademik yaşamımın başından itibaren, lisans ve lisansüstü pek çok farklı dersin sorumlusu oldum. Genel Psikoloji, Duyumlar ve Algı, Endüstri Psikolojisi, Seminer, Psikolojik Testler, Araştırma Yöntemleri, Sosyal Psikoloji, Cinsiyet Rolleri, Toplumsal Cinsiyet derslerini verdim. Otuzbeş yıllık akademik yaşamımın ardından 2015 yılında emekli oldum.

Daha önce belirttiğim gibi, hep Ankara’da yaşadım. Ailem ben doğmadan önce,

1953’te Kayseri’den Ankara’ya göçmüşler. Dolayısı ile iki ablam ve ben, başkentin

görece daha modern yaşamı ile Anadolu’nun geleneksel tarzının karışımı ile

yetiştirildik. Rahat bir çocukluk ve gençlik yaşadım. Üniversitede öğrencilik yaşamım

da rahat geçti diyebilirim, küçük bir gruptuk (o zaman sınıfımız sadece 12 kişiydi) ve

çoğumuz zamanımızı genellikle birlikte geçirirdik. Ancak üniversite yıllarının önemli

bir bölümünde maalesef ülkemiz sağ sol çatışmaları içindeydi ve biz de bu sıkıntılı

dönemden etkilendik.

Meslektaşım Üstün Dökmen ile 1985 yılında evlendik, iki kızımız oldu ve şimdi üç

torun sahibiyiz.


Soru 2- Psikoloji alanına ne zaman ilgi duymaya başladınız? Nasıl ve ne zaman psikoloji alanını seçmeye karar verdiniz? Size kimler, ne tür durumlar ilham oldu?

Zehra Yaşın Dökmen: Bizim dönemimizde mesleki rehberlik uygulamaları yoktu. Üniversiteye hazırlık çalışmaları da günümüzdeki yoğunlukta değildi, hatta yok denecek kadar azdı. Lise son sınıfın bitimine yakın sadece bir aylık hazırlık kursuna gittim. Maalesef psikoloji alanı ile ilgili de fazla bilgim yoktu, sadece lisede aynı adlı bir dersimiz olmuştu ve sevmiştim. Yakın bir arkadaşımın kuzeni psikoloji okuyordu. Böylece ben de bu alana heves ettim. Bölüm tercihlerimin dördüncü sırasında Psikoloji vardı ve 1974 yılında DTCF Psikolojiye kayıt yaptırdım. O tarihten sonra bu alana yürekten bağlandım.


Soru 3- Neden akademisyenlik mesleğini seçtiniz?

Zehra Yaşın Dökmen: Lisanstan mezun olduğumda arkadaşlarımın çoğu Ankara dışında yaşamlarını sürdürmeyi seçtiler ve alanımızla ilgili çeşitli işlere girdiler. Ankara’da kalan birkaç kişiden biriydim ve işe girememiştim. Bölümümüzde açılan önce yüksek lisans programına, sonra da asistanlık sınavına girdim ve kazandım. Akademik başarım

hep ortanın üzerinde olmuştu ve çalışmayı severdim. Dolayısıyla akademisyenlik

benim için çok uygundu. Akademik kariyerimi başka alanlarda sürdürmem için

yapılan davetler de vardı ama ben Psikolojiyi tercih ettim, hiç de pişman olmadım.


Soru 4- Sizce akademisyen olmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir? Bir kadın olarak akademik hayatta karşılaştığınız zorluklar oldu mu? Oldu ise, bunlar nelerdi?

Zehra Yaşın Dökmen: Akademisyen olduğunuzda, konunuzun kuramsal bilgilerine odaklanabilir ve bilgi birikimine katkıda bulunmayı amaçlayan araştırmalar yapabilirsiniz. Araştırmalarınızda bilimsel ilkeler ve çalışma koşullarınız çerçevesinde özgür ve özerksinizdir. Okumayı, çalışmayı, veri toplayıp analiz etmeyi seviyorsanız akademisyenlik tam size göredir. Ayrıca bilgilerinizi ve alanınızın bilgi birikimini genç kuşaklara aktarmanın hazzı da vardır. Ancak bilgilerinizi sahada uygulama fırsatınız çoğu zaman yoktur. Akademisyenlikte emeğinizi, enerjinizi kendi akademik gelişiminiz için, dolayısıyla alanınız ve öğrencileriniz için harcarsınız. Karşılığında kariyerinizde yükselirsiniz. Akademisyenlikte sürekli literatürü, gelişmeleri takip etmek ve bunlara katkıda bulunmak zorundasınız. Bunu gerçekleştirmeye bazen donanımınızın, zamanınızın, sağlanan olanakların yetmediği de olabilir. Sanırım bunların çoğu alanda çalışan meslektaşlarımız için de söylenebilir.

Doğrusu bir kadın olarak akademik hayatımda özel bir zorlukla karşılaştığımı

söyleyemem. Çalışmalarımda, derslerimde bölümümüzün kadın erkek tüm

elemanları kadar zorluk yaşamışımdır. Ancak toplumsal cinsiyetin yüklediği ve

kaçınamadığım annelik ve ev işleri yükümlülüklerimin, aldığım özel desteklere

karşın, beni ayrıca zorladığı ve yavaşlattığı olmuştur.

Soru 5- Hangi alanlarda çalıştınız? Toplumsal cinsiyet konusuna yönelmenize neler sebep oldu?

Zehra Yaşın Dökmen: Benim temel alanım sosyal psikoloji ve bu alan çerçevesinde özellikle ‘toplumsal cinsiyet’ konusunda çalıştım. Ayrıca ‘engellilere yönelik tutum’, ‘engelli ve hasta yakınlarının psikolojik sorunları’ konularında da çalışmalarım oldu. Toplumsal cinsiyet ve etkileri, özellikle son elli-altmış yılda, hemen her disiplinde yoğun olarak çalışılıyor. Toplumsal cinsiyet farkındalığı arttıkça etkilerinin ne kadar yaygın ve derin olduğu ortaya çıkmaktadır. Bilim insanları da hem bu farkındalıktan yola çıkarak daha fazlasını bilmeye yönelmekte hem de bu farkındalığın artırılmasına katkıda bulunmaktadırlar; hem kuramsal hem de uygulamalı sonuçları olan çalışmalar yapmaktadırlar. Ben de bu bilim insanlarından biriyim.


Soru 6- Toplumsal Cinsiyet adında bir kitabınız var. Sizi bu kitabı yazmaya yönlendiren durumlar nelerdi?

Zehra Yaşın Dökmen: Benim toplumsal cinsiyet konusuna ilgim ve bu yöndeki çalışmalarım 80li yılların sonlarına doğrudur. O dönemde psikoloji bölümlerinde bu konuya ilgi vardı ancak sanırım henüz bölüm programlarında yer almamıştı. Yardımcı doçent olunca, benim ‘cinsiyet rolleri’ konulu bir ders açma niyetim Bölümüm tarafından destek buldu ve belki de ilk kez bu adla bir ders açılmış oldu.

Ders materyalini çoğu derste olduğu gibi ben hazırlıyordum, öğrencilerim de not

tutuyorlardı. Çünkü psikolojide bu konuda yararlanabileceğimiz Türkçe bir kaynak

kitap yoktu. Bir süre sonra öğrencilerimden bir kaçı bu konuda neden benim bir kitap

yazmadığımı sorgulamaya başladı. Ben de mütevazı ders notlarımı toparlayıp

‘Toplumsal Cinsiyet Sosyal Psikolojik Açıklamalar’ adlı kitabımı ortaya çıkardım; kitap

önce Sistem Yayıncılık (2004) tarafından sonra da Remzi Kitabevi (2010) tarafından

yayınlandı. Konuya giriş niteliğinde olmasına karşın yıllardır yayınlanmaya devam

ediyor.


Soru 7- Türkiye’deki akademik hayat için neler düşünüyorsunuz? Bu işe başladığınız ve emekli olduğunuz yıllar açısından bakıldığında Türkiye koşullarında akademik hayat açısından bir fark var mı?

Zehra Yaşın Dökmen: Her alanda olduğu gibi, Türkiye’de akademik yaşam da zorluklarla doludur. Sahip olmanız gereken donanımı elde etmek için çok çalışmanız gerekir. Bize akademik danışmanımız İngilizce ve daktilo öğrenmenin önemini vurgulamıştı. Ben de öğrencilerime sık sık İngilizce, bilgisayar ve istatistiğin olmazsa olmazımız olduğunu söylemişimdir. Ne yazık ki derslerimizde verilenler, çoğu zaman edinmemiz gerekenler için sadece bir başlangıç niteliğindedir. Bizim bunları geliştirmemiz, pratiğini yapmamız, daha fazlasına ulaşmamız gerekmektedir. Ben yüksek lisansa başladığım yıllarda lisansüstü eğitim çok yaygın değildi. Günümüzde ise çeşitli nedenlerle lisans mezunlarının çoğu eğitimine devam etmeyi arzulamaktadır. Rekabet daha fazladır. Akademik ve pratik (araştırma teknikleri, istatistik, yabancı dil vb.) donanımın önemi daha da artmıştır. Çok sayıda kaliteli yayın yapma zorunlu olmuştur. Buna paralel olarak öğrencilerimizin de daha nitelikli olduğunu düşünüyorum. Bunda psikoloji bölümlerine giriş puanlarının yükselmesinin, psikolojinin önemine ve değerine yönelik algıdaki artışın etkisi olabilir. Son yıllarda psikolojinin her alanında Türkçe yayın sayısı benim öğrenciliğime kıyasla çok çok artmıştır. Bilgiye ulaşmak, yayınları takip etmek hem daha hızlı hem daha kolaydır. Araştırmaların veri toplama ve analiz etme aşamaları da kolaylaşmıştır. Akademik kariyerin toplumdaki saygınlığı sanırım aynıdır, eskiden de şimdi de ne çok yüksek ne çok düşüktür. Toplumun eğitime önem veren kesimi için her zaman akademik kariyer önemli olmuştur. Sanırım akademik kariyer eskiden de şimdi de çalışanını zengin etmemektedir.


Soru 8- Sizce iyi bir akademisyenin özellikleri nelerdir? Akademisyenlik yolunda sizin işinizi hangi özellikleriniz kolaylaştırdı?

Zehra Yaşın Dökmen: İyi bir akademisyenin sahip olması gerektiğini düşündüğüm özellikleri şöyle sıralayabilirim: çalışkanlık, sebat, sabır, hırs (optimum düzeyde), alanını sevmek, bilimsel düşünebilme, kendini geliştirebilme, açık görüşlülük, pes etmemek. Akademisyenlikte üst noktaya ulaşmamı sağlayan özelliklerimin başında sebatkâr ve sabırlı olmam geliyor olabilir.


Soru 9- Şu an zamanınızı ne tür aktivitelerle geçiriyorsunuz?

Zehra Yaşın Dökmen: Şimdilerde zamanımı akademik faaliyetler olmadan geçiriyorum. Ailemle, özellikle torunlarımla daha çok vakit geçiriyorum. Kitap okuyorum. Örgü örüyorum. Pandemi öncesinde daha çok seyahat ediyordum. Daha fazla televizyon, özellikle polisiye film ve dizileri izliyorum. Ancak arzu ettiğim kadar (hatta hiç) kültürel faaliyetlere katılamıyorum, arkadaşlarımla dostlarımla akrabalarımla buluşamıyorum, yeni hobiler edinemiyorum.


Soru 10- Son olarak psikolog ve akademisyen adaylarına söylemek ya da tavsiye etmek istediğiniz bir şeyler var mı?

Zehra Yaşın Dökmen: Psikoloji önemli bir bilim alanıdır. Psikolojiye ilgi duyuyorsanız, lütfen kalıp bilgilerinizi bırakın ve hakkında ciddi yayınlardan bilgi edinmeye çalışın. Psikoloji okursanız, elbette kendiniz ve diğerleri hakkındaki isabetli sezgileriniz artacaktır ancak layığı ile iyi bir psikolog olabilmeniz için çok çalışmanız ve çok pratik yapmanız gerekir. Eğitiminizi derslerinizle sınırlamamalısınız; alanımızla ilgili her tür ders, seminer, kurs, sempozyum, kongre, staj için katılım şartlarınızı zorlamalısınız. Psikoloji eğitiminin keyifli olduğu kadar kimileri için sıkıcı yanları da vardır. Kuramsal bilgisi çoktur ama bunları öğrenmek çoğu zaman çok zevklidir. Psikoloji, öncelikle insanı, insan davranışını, kişiler arası ilişkilerin dinamiklerini inceler ve bunları merak edenler için adeta sonsuz bir kaynaktır. Bunları öğrenmek sadece mezun olmanın ön şartı değildir; insanı, insan davranışını ve sosyal hayatı öğrenmenin tek bilimsel yoludur.

Akademisyenlik, alanınızda gelişmenin ve alanınızı geliştirmenin en iyi yolu olabilir.

Akademisyenliğin size gerçekten uygun olduğunu düşünüyorsanız, yapabileceğinize

başarabileceğinize inanın, kendinize güvenin. Yolunuz açık olsun.

34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Dr. Özge Kantaş ile Röportaj 23.12.2021

Yağmur Temiz: Merhaba hocam, öncelikle “Kırmızılı Kadınlar” projesine dahil olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biz Başkent Üniversitesi sosyal psikoloji yüksek lisans programı öğrencileri Ya

Dr. Ezgi Sakman ile Röportaj 03.12.21

Bengisu Kemer: Merhaba, biz Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji Yüksek Lisans Programı'ndan Bengisu Kemer ve Sıla Ermut. Öncelikle VikiRed projesinden bahsederek başlayabiliriz. Bu

Yazı: Blog2_Post
bottom of page