top of page
Ara

Prof. Dr. Derya Hasta Röportajı


Senanur Bacaksız: Derya Hocam merhabalar, Başkent Üniversitesi Sosyal Psikoloji Yüksek Lisans 2. sınıf öğrencileri Tuğba Teğin ve Senanur Bacaksız biz. Bu dönem “Toplumsal Cinsiyet” dersi alıyoruz. Dersimizin hocası Zuhal Yeniçeri Kökdemir ile birlikte geçen dönem olduğu gibi bu dönemde de Vikipedi’nin Kırmızılı Kadınlar projesini genişletmek için size ulaştık. Konu ile ilgili kısaca bilgi vermemiz gerekirse eğer, Vikipedi’de cinsiyet dengesizliğinin giderilmesi amacıyla oluşturulan bu proje, halihazırda hakkında bir madde oluşturulmamış olan kayda değer kadınlar ile ilgili maddeleri tamamlamayı hedefleyen bir görev gücüdür. Çalışmanın amacı ise Vikipedi'deki maddeler arasındaki cinsiyet eşitsizliğini gidermek, kayda değer kadınların görünürlülüğünü arttırmaktadır. Bizim için ise psikoloji ve toplumsal cinsiyet alanında çalışmakta olan bilim kadınlarının görünürlülüğünü arttırmaktır. Bu projeye katkı sağladığınız için öncelikle çok teşekkür ederiz. Zuhal Hoca’ mız da sizlere teşekkürlerini iletmemizi istedi.

Derya Hasta: Ben de Zuhal Hoca’ya ve size çok teşekkür ediyorum.

SB: Hocam bir giriş sorusu ile başlamak istiyoruz. Psikoloji alanındaki birçok kişi sizi yakından tanıyor ama sizi tanımayanlar için öncelikle kişisel hayatınız ile ilgili bahsetmek istediğiniz ölçüde bilgi verebilir misiniz?

DH: 15.08.1970 tarihinde Ankara’da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara’da tamamladım. Psikoloji özellikle ilgi duyduğum bir alandı. Benim psikoloji okuduğum yıllarda Türkiye’de yalnızca 5 ya da 6 psikoloji bölümü vardı, bugünkü gibi 150 civarında bölüm yoktu. Psikoloji okumak hep çok keyifliydi. Nitekim okumaya bir başladım ve yüksek lisans, doktora derken bu günlere kadar geldim. Yalnız, doktora ders aşamasında, kısa bir süre, psikoloji bilimine bir yabancılaşma yaşadım. Gerçekten toplumsal bir karşılığı olup olmadığını sorguladım. İlerleyen zamanlarda Zehra (Dökmen) Hoca’dan aldığım “Cinsiyet Rolleri” ve Ali (Dönmez) Hoca’dan aldığım “Kamuoyu ve Siyaset” dersleri psikolojiye ve özellikle de uzmanlaşmakta olduğum sosyal psikoloji alanına yeniden ilgi duymamı; sosyal psikoloji olmaksızın içinde yaşadığımız dünyayı kavramanın pek de olası olamayacağını anlamamı sağladı. Kamuoyu ve Siyaset Dersi, doktora tez konumu belirlemememde de yol gösterici oldu.

Doktora sonrası süreçte de ilgi duyduğum konularda araştırma ve tez danışmanlıkları yapma fırsatı buldum. Birlikte çalıştığım öğrenciler açısından da oldukça şanslıydım. Lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde, çok nitelikli öğrencilerle, oldukça keyifli çalışmalar yapma olanağım oldu. Benzer şekilde, ders verdiğim bölüm öğrencileri açısından da hemen her zaman şanlı oldum. Onlarla birlikte ders işlemek çok kıymetli. Derslerime olan katkılarını, beni daha iyisi için motive eden sorularını seviyorum.

SB: Sanırım ilk soru için bunlar yeterli hocam. Sanırım evli değilsiniz, o şekilde biliyorum ben ama.

DH: Yok, değilim.

Tuğba Teğin: İkinci soruya geçebiliriz hocam sanırım. Biraz aslında bahsettiniz ama liseyi, üniversiteyi de dâhil olmak üzere hepsini Ankara’da okudunuz değil mi?

DH: Evet.

TT: Lisenizden, üniversitenizden biraz daha bahsetmek isteseniz neler dersiniz hocam? Mesela liseyi nerede okudunuz? Üniversiteye giriş nasıl oldu? Psikolojiyi bilerek ve isteyerek tercih ettim dediniz ama durum nasıl gerçekleşti? Biraz ondan bahsedebilirseniz çok seviniriz.

DH: Ankara Aydınlıkevler Lisesi’nde okudum. Psikoloji Dersi, lisede en sevdiğim ve en başarılı olduğum derslerdendi. Psikoloji öğretmenimiz Ülviye Belge de bunu fark etmişti. Psikoloji dersinde anlatılanlara, okuduklarımıza, felsefeye, sosyolojiye ve edebiyata çok ilgi duyuyordum o yıllarda da.

Üniversite tercihlerimi yaparken o günlerdeki popülaritesinin de etkisiyle ilk sıraya Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni yazdım. Onu ODTÜ, Ankara ve Hacettepe Üniversitesi psikoloji bölümleri izledi. Psikoloji bölümlerini aynı üniversitelerin sosyoloji ve felsefe bölümleri takip etti. ÖSYM sınavı sonucunda Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne yerleştim. Burayı kazanmakla ilgili, bir de anım var. Lisede en yakın arkadaşlarımdan biri olan Pınar (Yürüten) psikoloji okumaya çok hevesliydi. Lise son sınıfta, onunla Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin önünden ne zaman geçsek, psikoloji bölümünü kastederek bak okulum derdi. Bir gün derste aramızda eğlenirken, o bana Ankara Üniversitesi’nden hukuk diploması, ben de ona yine Ankara Üniversitesi’nden Psikoloji diploması hazırlamış, diplomayı Prof. Dr. Derya Hasta olarak imzalamıştım. Yıllar önce esprisine attığım o imzayı şimdi kimi belgelere gerçekten atabiliyor olmak çok hoş bir deneyim benim için… Şu an düşünüyorum da yalnızca psikoloji dersi ve öğretmenimin değil, Pınarın da payı olmuş olabilir psikoloji okumamda, teşekkürler Pınar…

Sonrasını siz de tahmin edebilirsiniz. Oldukça rahat bir lisans öğrenciliği geçirdim. Fizyoloji ve istatistik gibi ekstra dikkat gerektiren dersler dışında diğer tüm dersler çok keyifliydi benim için. Başkalarının hobi olsun diye okuduğu kitapların çoğunu ders için okuyor olmak büyük şanstı. Bununla birlikte, yüksek lisans ve doktora ders aşamalarında birazcık zorlandığımı söylemeliyim. Lisansta, derslere girip, not tutup, sınav günü ya da bir gece öncesi şöyle bir çalışıp başarılı olabiliyorken, yüksek lisansla birlikte hemen hemen tüm dersler için sunumlar hazırlayıp onları anlatmak başta yer yer zorlayıcıydı. Üstelik Türkçe eğitimin ardından, neredeyse tamamı İngilizce olan kaynaklardan yararlanmak zorunda kalmak, o dönem epeyce vaktimi almıştı.

TT: Hocam merak ettiğim bir şey sormak istiyorum. Mesela hukuk tutsaydı bu kadar mutlu olur muydunuz sizce?

DH: Hayır olmazdım. Belki davranış sonrası bilişsel çelişki sürecinin katkısı vardır yanıtımda, kim bilir… Ama şu an yeniden tercih yapıyor olsam, ilk tercihim kesinlikle psikoloji olurdu. Nitekim lise son sınıfta da şu an bulunduğum noktanın çok uzağında değilmişim, aksi takdirde puanımla girebileceğim başka hukuk fakültelerini de yazabilirdim. Şu an, belki de Ankara’da bir üniversitede çalışıyor olmanın da avantajıyla, hiç değilse hangi konularda araştırma yapacağıma büyük ölçüde kendim karar veriyor, bu anlamda kendimi kısmen de olsa özgür ve iyi hissedebiliyorum. Günümüz Türkiye koşullarında, bir hukukçu olarak özellikle otantiklik anlamında kendimi iyi hissetmem sanırım oldukça güç olurdu.

Bir de psikoloji, sosyoloji ya da felsefe dışında hukuk değil de estetikle ilişkileri nedeniyle mimarlık veya iç mimarlık okumak isteyebilirdim şimdiki aklımla. Ama yeteneğim var mıydı, orası tartışılır tabi… Sözün kısası, mesleki anlamda kendime çok uygun bir seçim yapmış olduğumu ve şanslı hissettiğimi söyleyebilirim.

TT: Evet hocam çok da güzel anlattınız. Teşekkür ederiz çok. Diğer soruya geçeyim hemen hocam. Çalışma alanlarınızı önceliklendirseniz hangi konuları sıralarsınız?

DH: İlk olarak, siyaset psikolojisi ve onunla bağlantılı olarak gruplar arası ilişkiler, önyargı ve ayrımcılık diyebilirim. Ardından, çevreci tutum ve davranışlar ile cinsiyetçiliğin öne çıktığını söyleyebilirim. Aslında tüm bu konuların kesişme noktasının gruplar arası ilişkiler olduğunu, siz de ben de rahatlıkla görebiliriz. Bu nedenle, sanırım tek bir anahtar kelime seçmem gerekse gruplar arası ilişkiler derim.

SB: Belki bunun ardından ben de şunu sorabilirim; bu konulara ne şekilde yöneldiniz? Psikolojinin içine girdikten sonra çalışma alanı olarak sosyal psikolojiyi belirleme süreci nasıl gerçekleşti?

DH: Ben hangi dersi daha çok seviyorum ya da hangi uzmanlık alanına yöneleyim diye son sınıfa gelinceye kadar çok da düşünmedim sanırım. Ama lisansta neredeyse bütün sosyal psikoloji derslerini bölüm hocamız olan Ali (Dönmez) Hoca’dan aldım. Klinik derslerinin bir kısmını yine bölüm hocamız olan Neriman Samurçay’dan alma fırsatım oldu. Bununla birlikte, testler, klinik psikoloji, gözlem görüşme ve psikopatoloji gibi pek çok klinik psikoloji dersimizin hocası Hacettepe ya da Ankara Üniversitesi Psikiyatri Merkezi’nden geliyordu. Böyle olunca, bölümde en fazla temas kurduğumuz hocalardan biri olan Ali Hoca’nın ve derslerinin üzerimde etkisi büyük oldu. Zaten hiçbir dersini kaçırmazdım ki kendisi de tek tek ismimizi okuyarak yaptığı yoklamalarla bunu kolaylaştırırdı… Sosyal psikoloji derslerinden aldığım notlar ve sayıca az öğrenci oluşumuz Ali Hoca’nın beni fark etmesini sağlamıştı ve bu çok hoşuma gitmişti. Alana duyduğum ilginin yanında bu da sosyal psikolojiye yönelmemde bir parça belirleyici olmuş olabilir. Bir de doğrusu o yıl bölüm yalnızca sosyal psikoloji yüksek lisans programı açmıştı. Klinik psikoloji programı da açılmış olsaydı, o gün için seçimim ne olurdu, bilemiyorum. Ne de olsa çoğu lisans öğrencisi gibi psikoloji bölümünü ben de klinik psikolog olacağımı düşünerek yazmıştım.

Bir de ben, akademisyen olmaya birinci sınıfta karar vermiştim. Bunda, benim eğitim sürecimde hangi evredeysem o evreye hissettiğim romantik bağın da katkısı olmuş olabilir. Şöyle ki ilkokuldayken ilkokul öğretmeni, ortaokuldayken ortaokul, lisedeyken lise ve üniversitedeyken de üniversite öğretmeni olmak istedim nedense… Neyse ki şanslıydım ve üniversitede akademisyen olarak kalabildim.

TT: Hocam iyi ki olmuşsunuz. Hocam, çevreci tutumlardan da bahsettik, geçen aylarda Gözde Hoca (ÇOMU Psikolji Dr. Öğr. Üyesi Gözde Kıral Uçar) ile hazırladığınız bir kitap çıktı: “Çevre Psikolojisi”. Bu kitabın ortaya çıkış fikrinden ve çevre psikolojisinden biraz daha bahsetseniz neler söylersiniz?

DH: Benim için doğa, çevre ve hayvanlar her zaman önemli oldu. Kendimi bildim bileli en huzurlu, rahat hissettiğim yerler hep doğayla iç içe, sakin, yeşilin ve denizin- ama daha çok yeşilin- hâkim olduğu yerlerdi. Son yıllarda, iklim krizi, Türkiye’de ormanların ve tarım arazilerinin imara açılması, hayvanların maruz bırakıldığı acımasızlıklar belki biraz da bu nedenle –ama daha çok türcülük nedeniyle- beni fazlasıyla üzmeye ve tedirgin etmeye başladı. Açıkçası, tabiatı, bitki ve hayvanları örnek almamız gerekirken onları yok etmeye yönelik çabalarımızı anlamakta zorlanıyordum. Bütün bunların etkisiyle, bir yandan konuyla ilgili okumalar yaparken bir yandan da ilgisi olan lisans ve lisansüstü tez öğrencilerime bu konularda araştırma önerilerinde bulundum, onlardan öneri geldiği de oldu. Her biriyle verimli tez çalışmaları yürüttük. Bu çalışmaların da etkisiyle, çevrecilik ve türcülük konusunda bir kitap hazırlama fikri hep vardı aklımda ama söz konusu kitap için fikir ilk olarak Gözde (Kıral Uçar) Hoca’dan geldi. Biliyorsunuz, çevrecilik konusunda çok değerli araştırmaları ve makaleleri var Gözde Hoca’nın. Kitap için ona ve kitaba katkıda bulunan tüm yazarlarımıza teşekkür etmek isterim bu arada.

SB: Çok güzel gerçekten hocam, ben de cok mutluyum bu kitap için. Çok önemli bir katkı olduğunu düşünüyorum. Çeviri kitaplar vs. var ama Türkçe literatüre kazandırma açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum ben de.

DH: Evet, fena olmadı. Tabii ki çevre ve çevrecilikle ilgili kitapların olmazsa olmaz bazı bölümleri var, konuyla ilgili kuramlar vs. gibi. Kitabın söz konusu bölümleri bu anlamda çok özgün olmayabilir ama bir bütün olarak baktığımda kitabın psikoloji alanından olsun ya da olmasın tüm okurlar için bilimsel düzeyde aydınlatıcı ve güzel bilgiler içerdiğini söyleyebilirim.

Kitabın bazı bölümleri bize, çevreci tutum ve davranışların aslında siyasetten ve siyaset psikolojisinden bağımsız olmadığını da gösteriyor. Örneğin, sistemi meşrulaştırmanın ne demek olduğunu hemen hepimiz biliyoruz. Yapılan çalışmalar, insanların sistemi meşrulaştırdıklarında çevreci olmayan yanlış düzenlemeleri de meşrulaştırma eğiliminde olduklarını, yapılan hataları görmezden gelebildiklerini ya da çevresel yıkımın yarattığı tehdit algısından kaçınıp kendilerini kandırmayı tercih edebildiklerini gösteriyor.

SB: Çalışma hayatınızla ilgili akademik görevler, idari görevler, çeşitli danışmanlıklar, bu tip faaliyetlerinizden bahsedebilir misiniz?

DH: Size CV’mi gönderebilirim, orada gerekli bilgiler var. Akademide 1992 yılında araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Daha sonra, uzunca bir süre öğretim görevlisi olarak görev yaptım. Bu süreçte bölüme ve üniversitenin farklı fakültelerine (hukuk, iletişim ve ilahiyat) çok sayıda ders verdim. Ardından yardımcı doçent ve doçent unvanlarını aldım. Akademik hayatım boyunca hep Ankara Üniversitesi’nde görev yaptım. Şu anda da yine aynı üniversitede profesör kadrosunda görevimi sürdürüyorum.

TT: Türkiye’de sosyal psikolojinin yeriyle ilgili neler söylersiniz?

DY: Akademide, yani üniversitede çok iyi bir yerde olduğunu düşünüyorum. Sosyal psikoloji alanında nitelikli çok fazla akademisyen var. Bugüne kadar çok sayıda tez izleme komitesi, tez savunma jürisi ve proje hakemliği görevinde bulundum ve bu görevler esnasında çok fazla nitelikli çalışmaya ve akademisyene tanık oldum. Özellikle son dönem sosyal psikologlarının zeki, yaratıcı, nitelikli, araştırma ve yayın konusunda üretken olduklarını gözlüyorum. Üstelik söz konusu akademisyenlerin büyük bölümü doktoralarını Türkiye’de tamamlamış durumdalar ve hemen hepsi doktoralarını bitirir bitirmez bir üniversiteye yerleşiyorlar. Şu an benim bildiğim ve boşta olan doktoralı bir sosyal psikolog yok mesela.

Akademi dışına bakacak olursak, çok fazla sosyal psikologla karşılaşamıyoruz ne yazık ki. Oysa tüm bakanlıklarda sosyal psikologların izlenecek politikalar ve onları halka ulaştırma konusunda katkıda bulunma potansiyelleri var. Şu an daha çok Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi kurumlarda çalışan az sayıda sosyal psikolog var ya da siyasetçilere danışmanlık yapıyorlar. Oysa içinden geçtiğimiz pandemi sürecinin de gösterdiği gibi, sosyal psikologlar Sağlık Bakanlığı gibi başka pek çok kurumda ya da kimi kurullarda görev alabilir; halkın pandemi koşullarına uyumunun en iyi nasıl sağlanabileceği gibi konularda bilimsel bilgilerini paylaşabilirler.

Aslında, insanların bireysel sağlıklarının sosyal psikolojinin çalışma konularının temelinde yatan sosyal etkiden bağımsız olmadığını göz önünde bulundurduğumuzda, klinik psikologların görev aldığı hemen her kurumda, izlenecek politikaların belirlenmesi konusunda sosyal psikologların da görev alabileceğini düşünüyorum. Daha spesifik olarak, sosyal psikologların doğrudan çalışma konuları olan göç, saldırganlık, yardım etme davranışı, iletişim, cinsiyetçilik, tutum değişimi, ikna, gruplar arası çatışmalar ve çatışma çözümü gibi çok sayıda konuda topluma hizmet verebileceklerini, vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada biz sosyal psikologlara, hem halkı bilinçlendirmek hem de kanun yapıcılara farkındalık kazandırmak konusunda sanırım biraz iş düşüyor.

24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Prof. Dr. Zehra Yaşın Dökmen ile Röportaj

Aşağıda yer almakta olan röportaj, Başkent Üniversitesi Sosyal Psikoloji Tezli Yüksek Lisans Programı öğrencileri Ebru Çolak ve İsmail Sina Demir tarafından Prof. Dr. Zehra Yaşın Dökmen ile gerçekleşl

Dr. Özge Kantaş ile Röportaj 23.12.2021

Yağmur Temiz: Merhaba hocam, öncelikle “Kırmızılı Kadınlar” projesine dahil olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biz Başkent Üniversitesi sosyal psikoloji yüksek lisans programı öğrencileri Ya

Dr. Ezgi Sakman ile Röportaj 03.12.21

Bengisu Kemer: Merhaba, biz Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji Yüksek Lisans Programı'ndan Bengisu Kemer ve Sıla Ermut. Öncelikle VikiRed projesinden bahsederek başlayabiliriz. Bu

Yazı: Blog2_Post
bottom of page