top of page
Ara
  • kirmizilikadinlar5

Dr. Özge Kantaş ile Röportaj 23.12.2021

Güncelleme tarihi: 23 Oca 2022

Yağmur Temiz: Merhaba hocam, öncelikle “Kırmızılı Kadınlar” projesine dahil olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Biz Başkent Üniversitesi sosyal psikoloji yüksek lisans programı öğrencileri Yağmur Temiz ve İlgi Yelken.


Özge Kantaş: Ben teşekkür ederim davetiniz için. Ne güzel kadın bilim insanları birbirini

destekliyor ve birbirlerinin büyümelerine tanık oluyor. Ne müthiş.


Y.T.: Sizi 2020-2021 döneminde konuk olarak geldiğiniz pozitif psikoloji dersimizden

tanıyoruz. Yüksek Lisans süresince de ne zaman öz-şefkat konusunu çalışsak bizi her

zaman desteklediğiniz için teşekkür ediyoruz. Bu röportaja vaktinizi ayırdığınız için

teşekkür ederiz, sizi daha yakından tanımak için bazı sorularımız olacak. Eğer sizin için

de uygunsa başlayabiliriz.


Ö.K.: Tabi, başlayabiliriz.


İlgi Yelken: Öncelikle bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Özge Kantaş

kimdir? Profesyonel hayatınızın yanında doğumunuz, okuduğunuz okullar, kişisel ve

aile hayatınızla ilgili de sizin için uygun olduğu kadar bilgi alabilir miyiz?


Ö.K.: Tabi, ben Özge Kantaş. 30 Eylül 1988’de Ankara’da doğdum ve büyüdüm, Ankara’da

okudum. Ailemdeki ilk üniversite mezunu değilim, fakat ilk akademisyenim. Bir erkek

kardeşim var. Annem ve babam sosyal hizmet uzmanı. Evliyim, bir bebeğimiz ve bir

köpeğimiz var. İlk ve ortaokulu TED Ankara Kolejinde tamamladım, sonra lisede Hacı Ömer

Tarman Anadolu lisesi’ne devam ettim. Daha sonra üniversitede psikolojiye adım attım. O

gün bugündür içindeyim. Ben kendimi nasıl tanımlıyorum? Motivasyon araştırmacısı olarak,

grup psikoterapisti olarak ya da psikodramatist olarak tanımlarım, ama her şeyden öte sosyal/ kişilik psikoloğu olarak tanımlarım. Social and Personality Psychologist ABD’deki adıyla; ama TR’de doğrudan sosyal psikoloji diyebiliriz. Well-being, insan esenliği üzerine

araştırmalar ve uygulamalı araştırmalar yapan biriyim en geniş kapsamıyla.


İ.Y.: Akademik kariyeriniz hakkında lisans sürecinden şu anki noktaya kadar bizi

bilgilendirebilir misiniz? Neler yaptığınız, nerelerde çalıştınız? Akademik hayatınızda

sizin için önemli olan noktalar nelerdi bizimle paylaşabilir misiniz?


Ö.K.: 2005 yılında ODTÜ’de psikoloji lisans eğitimine başladım. Bu arada 2008-2009 yılları

arasında Gröningen Üniversitesi’nde ERASMUS programına katıldım. Bu benim ilk

uluslararası deneyimimdi. Sosyal Psikoloji, Kişilik Psikolojisi ve Organizasyonel

Psikolojiyle ilgili ilk temel dersleri orada aldım. Farklı alt alanların birbiriyle içiçe geçişini ve

bunun zenginleştiriciliğini de ilk orada gördüm. 2010 yılında ODTÜ’de lisansımı bitirdim ve

yine ODTÜ’de Sosyal Psikoloji Yüksek Lisans programına devam ettim. Yüksek lisans

döneminde klinik psikoloji yüksek lisans programından, doktorada ise endüstri ve örgüt

psikolojisi programında fazladan seçmeli dersler aldım ve tüm bu süreç bittiğinde bir baktım

ben 8x2 ile 16 ders almam gerekirken, toplam 22 dersle lisansüstü eğitimimi tamamlamışım.

Sanıyorum bu zaten beni tanımlıyor; yapmak zorunda olduğum için değil de yapmak istediğim için yaptıklarım ve yapmadıklarım beni ‘İnsan neyi niye yapar’ sorusunun cevabına kafayı yoran bir motivasyon araştırmacısı yaptı sonunda. Prof. Dr. Olcay İmamoğlu’nun danışmanlığımı yaptığı Yüksek Lisans tezim birçok alt alanın (sosyal, örgütsel, klinik ve

kişilik) kesişiminden oluşuyordu ve o zaman 2013 yılında ODTÜ Sosyal Bilimler

Enstitüsü’nden yılın tezi ödülünü aldı. Sonrasında yine ODTÜ’de bu sefer Organizasyonel Psikoloji Doktorasına başlamıştım. Ben bu sosyal, gelişimsel ve klinik perspektifi iş/örgüt hayatına da uygulamak istiyordum. Yetişkin hayatının günde sekiz saati iş yerinde geçiyor ve iş yerindeki doyum, memnuniyet, mutluluk, esenlik, yaratıcılığın, benlik motivasyonunun ortaya konulabilmesi halinde insan hayatında çok belirleyici bir hal alıyor. İş hayatının hayatın diğer kısımlarında, aile ilişkilerinde ve sosyal ilişkilerde iş hayatının bir koruyucu faktör olması ve yolunda gitmediğinde de işin kendisinin de işsizliğin de çok büyük bir risk faktörü olması üzerine kafa yormuştum. Çalışan esenliği üzerinden insan esenliği üzerine bakabilmeyi hedeflemiştim. Ana akım endüstri psikolojisi işveren perspektifi üzerinden bakar, yani çalışan perspektifi üzerinden nadir bakar. Fikirlerim o zamanki zamanın ruhuna çok uygun düşmedi. Dolayısıyla ben yapmak istediklerimi Endüstri ve Örgüt Psikolojisi alanında yapamayacağımı düşünerek bıraktım ve 2015 yılında ODTÜ’de Sosyal Psikoloji’ye tam da bunları birleştirmeyi isteyerek geri döndüm, yine biraz daha ders aldım.

Eğitim hayatımdaki en büyük zorluğum ne istediğimi bilmemekle suçlanmak oldu. Sen yani

şimdi ne yapmak istiyorsun, sosyalci misin, klinikçi misin, endüstri örgütçü müsün, gelişimci

misin? Bu soruları daıma duyuyordum. Bir yandan da çünkü o zamanlar kreşlere danışmanlık

yapıyordum çünkü bana göre çocuk bütün bu parçaların bir mikrokozmosu, bir özeti.

Dolayısıyla kreşler benim oyun alanımdı, kreşte gelişim var, sosyal var, gözlem var, benim

ilgilendiğim koruyu önleyici müdahale boyutu var. Kreş yönetimi ve öğretmenlerin eğitimi

anlamında da, liderlik yönetimi anlamında da endüstri örgüt var. Dolayısıyla kreş benim için

tam bir niş alandı. Denemek istediklerimin, yapmak istediklerimin hepsini yapabileceğim bir

yerdi. Kronolojik olarak da devam edersem aynı zamanda 2012 yılından itibaren Ankara

Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım

Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Anabilim Dalında, eski adıyla yani 1980 öncesinin adıyla,

Sosyal Politika Kürsüsü’nde. Burada Sosyal Psikoloji, Saha Çalışması, Çalışma Yaşamında

İnsan İlişkileri, İş Sağlık ve Psikoloji gibi alanlarda dersler verdim. Dolayısıyla özetle,

psikolojinin politika belirleme düzeyinde nasıl kullanılabileceğine dair geleceğin

yöneticilerine psikoloji öğretiyordum. Örneğin SOMA’daki maden kazasında Siyasal Bilgiler

Fakültesi’ndeki Sosyal Politika öğrencilerimle beraber sahadaydım. Hayatımın ne kadar

karışık olduğunu şimdi anlatırken zorlandığımda fark ediyorum. Evet hiç lineer ilerlemedim.

Ama insan psikolojisi de zaten öyle kurabiye kalıbı gibi keskin parçalara ayrılmıyordu. O

yüzden bu kesişimselliğe hep çok inandım.


İ.Y.: Psikodramatistsiniz aynı zamanda, psikodrama eğitiminizden de bahsedebilir

misiniz?


Ö.K.: Tabi. Bir de o var değil mi? Bu sırada 2011 ve 2018 yılları arasında da Prof. Dr.

Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü'nde psikodrama eğitimimi tamamladım.FEPTO

(Federation of European Psychodrama Training Organizations) onaylı psikodramatist ünvanını aldım. Bu da Avrupa’da bireyle, grupla ve aileyle psikodrama yapabilir demek. Ben zaten sosyal psikolog kimliğimle grup terapisti kimliğimi birbirinden hiç ayıramadım.

Sağlıklı birey, aile, toplum ve kurumlar için teröpötik bir araca ihtiyacım vardı; bu da

psikodramaydı. Master ve doktora süresince hem Siyasal Bilgiler Fakültesinde çalışma

hayatımda hem de dışarıya verdiğim danışmanlıklar sırasında bu perspektifi psikodrama

kanalı ile uygulamalı olarak kullandım. Baktığım yer her zaman insan esenliğiydi. Bu insan

esenliğini sağlamanın popülasyonu her zaman değişti; bazen çocuktu, bazen siyasetçilerdi,

bazen öğrenciler, bazen aileler, bazen de toplumun kendisiydi ama kullandığım araç her

zaman deneyimsel bir şekilde psikodrama oldu. TPD aracılığıyla Soma’ya gittiğim zaman da

buna dahil. Orada travmadan sağ kalanlarla bireylerle psikodrama çalıştım. Özellikle,

dayanışmanın ve yeniden hayata tutunmanın pratikleri üzerine çalıştık. Velhasıl, sonra

ABD’ye taşındım ve yeniden ruhsatlanma süreci başladı. Bu tarz mesleklerde göçmenliğin

bir diğer yükü bu. Yani Amerika’ya taşındığımda yeniden 2 senelik bir süpervizyon sürecine

girmem ve yeniden sınava girmem gerekti. Göçmenliğin bazı görünmeyen cam tavanları

bunlar. Onu da geçtim neyse ki. İyi tarafından bakınca yeniden kültürel uyumlanma ve yerel

pratiklerle tanışma açısından beni daha evrensel bir teorisyen ve uygulayıcı yaptı bu.


Y.T.: Bize yaptığınız diğer işlerden ve gönüllü olarak yer aldığınız projelerden de

bahsedebilir misiniz?


Ö.K.: Gönüllü çalışmalarımda da psikodramayı oldukça fazla kullandım. TPD’nin (Türk

Psikologlar Derneği) travma biriminde gönüllü olarak çalıştım. 2014’ten itibaren Ankara

Psikodrama Derneği’nde gönüllü olarak çalıştım. 2018’de World Human Relief’in köy

okullarina yardım projesinde toplum ruh sağlığı alanında WHO’ya katıldım. Özellikle

pandemi boyunca Hayat İçin Umut projesinde toplum ruh sağlığı koordinatörü olarak aktif

yer aldım. Diğer yandan çocuk cinsel istismarını önlemeye yönelik çalışmalarda da

bulundum.

Bu süreçte bir de Sürdürülebilir İyi Ebeveynlik Projesi’nde akademik aanışmanlık yaptım.

Böylece psikoloji literatüründe uluslararası bir yaygınlığı, geçerliliği ve güvenilirliğe sahip

bir kuram olan Self-Determination Theory perspektifi üzerinden Türkiye’ye özel bir

ebeveynlik felsefesi üzerine yazılmış bir kitabımız oldu ve konferanslar serisi yaptık.


Y.T.: Şu anda da Amerika’da yaşıyorsunuz. Biraz da bundan bahsedebilir misiniz?


Ö.K.: 2016 yılında Amerika’ya CSDT (Center of Self-determination Theory) laboratuvarında

çalışmak üzere geldim. Burada hala bu araştırma grubunda yer alıyorum, oranın bir

araştırmacısıyım. Psikodrama ile SDT’yi birleştirmek ve grup müdahaleleri oluşturmak

üzerine gelmek isteniştim. SDT makro bir kuram. İnsan gelişimini, esenliğini ve

motivasyonunu hayatın her alanında ele alıyor. Tam benlik yani! Yine amacım kişinin ve

grubun çalışmasında oyun bağlamında insan esenliğini sağlamaktı. Ben de bu noktada öz-

şefkati psikodramalaştırarak çalıştım. Psikodrama tezimi de zaten öz-şefkatin oyun

aracılığıyla kullanılması üzerineydi. O tezi de 2018 yılında tamamladım, doktora tezimi de

2018 yılında tamamladım. Doktora araştırmamı Rochester Üniversitesi’nde yürüttüm ama

diplomamı ODTÜ’den aldım. 2018 yılına kadar da Ankara Üniversitesi’nde çalışmaya devam ettim. 2019 yılında da Amerika’ya taşındım ve 2019-2020 yılları arasında Rochester

Üniversitesi Psikoloji bölümünde post-doc’umu yaptım. Yine tabi motivasyon araştırmaları

üzerine. 2020’de aynı zamanda Rochester Üniversitesi Psikiyatri Bölümünde Toplum Ruh

Sağlığı Uzmanı olarak kriz müdahalesi alanında çalıştım. 2021 senesi itibariyle de St John

Fisher Üniversitesi’nde Psikoloji Bölümünde Yardımcı Doçent olarak çalışmaya başladım.

Sosyal Psikoloji, Psikopatoloji, Akıl Hastalıkları ve Toplum Psikolojisi, Yasal Süreçler ve

Psikoloji, Travma Psikolojisi gibi dersler veriyorum. Kendi labımda yine öğrencilerimle

motivasyon ve esenlik konularıyla ilgili araştırmalar yürütüyoruz.

Diğer yandan da Amerikan Grup Psikoterapileri Derneği üyesiyim ve burada hem terapötik

liderlik gelişimi alanında eğitmen olarak hem de grup terapisinin toplumca ulaşılabilirliğini

artırmak için çalıştığımız bir komitede gönüllü olarak çalışıyorum.


Y.T.: PsychoSocial Consultancy hakkında da biraz bilgi verebilir misiniz?


Ö.K.: Ben bunca şeyi yapıyorum ama bunlar ne, yani neyin altında toplanıyorlar, sunduğum

fayda ve hizmet ne benim şimdi diye düşünürken, 2020’de kendi danışmanlık şirketim olan

Psychosocial’ı kurdum. Böylece yaptığım bütün işleri bir çatıda topladım. Şirketlerle ve

liderlerle çalışıyorum. Ya kendi işyerlerini insan odaklı bir kültür haline getirmeye

çalışıyorlar ya da müşteriye sundukları ürünleri. Bunda da psikodramayı kullanıyorum. Oyun

varsa işin içinde, yaratıcılık vardır, psikolojik güvenlik vardı, ahenk ve karşılıklılık vardır

çünkü. Aynı zamanda da Kanada menşeili “Eudaimonic by Design” şirketiyle iş ortağı olarak

pozitif psikoloji üzerine şirketlere danışmanlık vermeye başladım. Şu sıralar daha çok start-

up ve girişimcilere bu konularda mentörlük yapıyorum.

Güneşli Pazartesiler Mümkün diye Türkçe yayınlar yaptığım bir YouTube kanalım var.

Bazen kendim bazen de şirket üzerinden konuklar alarak iş partnerliği yaptığım İngilizce

yayınlar var bu kanalda. Instagram da ise #kendinepsikolog ve #olmayacakişlermüessesesi

etiketiyle paylaşımlar yapıyordum şirketten önce de. Psikoloji bilgimi kendi hayatıma

uyguladığımda bana yansıyanlardı bunlar. Tavsiye yok, toksik bir pozitiflik yok. Sonra da

çok sevildi, bir baktım binlerce insan takip etmeye başladı. Yola çıkışım o değildi. Öyle

olunca ben de bu iki tabiri tescillettim. Şimdi onlar benim markam oldu. Sanıyorum ve

umuyorum ki bir kitap olacak bu yazdıklarım bu sene.


Y.T.: Atacan Akgünle beraber yaptığınız Şunun Adını Koyalım (ŞAK) adlı podcastiniz

oldukça beğeniliyor, biz de severek dinliyoruz. Bize biraz da ŞAK’ı anlatır mısınız?


Ö.K.: 2020 Temmuz ayından beri ŞAK (Şunun Adını Koyalım) adlı podcasti yapıyoruz

Atacan Akgün ile beraber. Yaşantılarımızın, duygularımızın, olayların ve kavramların adını

koymanın onlarla başa çıkmada ve onları anlamlandırıp onları bir rehber olarak kullanmada

rolüne çok inanıyorum. “Name it to tame it” derler buralarda, adını koyarak bir şeylerin

üzerinden gelebileceğimizi ve bir pusula olarak kullanabileceğimize dair bir inanç. Ata’yla

hayata dair sohbet etmeyi çok seviyoruz, bunları kaydetsek ne güzel podcast olur dedik biz

de. Havadan sudan şurdan buradan konuşurken Müslüm Gürses’ten konuşmaya başladığımız bir anda “Adını Sen Koy” şarkısı bizim podcastimize hayat veren unsur oldu. Ata benim

liseden arkadaşım, biz her zaman hemfikir miydik, hayır ama sanırım aynı fikirde olmadan da

diyalog kurabilmeyi unuttuk sosyal medya çağında. Galiba hiç bir iddiamız olmadan

başladığımız bu podcastin sandığımızda daha fazla dinleyicisi olması da bunu gösteriyor bize.


İ.Y.: Hocam bugün bizimle bu röportajı yaptığınız ve bize zaman ayırdığınız için tekrar

teşekkür ediyoruz.

20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Prof. Dr. Zehra Yaşın Dökmen ile Röportaj

Aşağıda yer almakta olan röportaj, Başkent Üniversitesi Sosyal Psikoloji Tezli Yüksek Lisans Programı öğrencileri Ebru Çolak ve İsmail Sina Demir tarafından Prof. Dr. Zehra Yaşın Dökmen ile gerçekleşl

Dr. Ezgi Sakman ile Röportaj 03.12.21

Bengisu Kemer: Merhaba, biz Başkent Üniversitesi Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji Yüksek Lisans Programı'ndan Bengisu Kemer ve Sıla Ermut. Öncelikle VikiRed projesinden bahsederek başlayabiliriz. Bu

Yazı: Blog2_Post
bottom of page